NURAY ARI web sitesi - MAKALE
  ANASAYFA
  iletişim
  Konuk defteri
  TÜRK DÜNYASI
  TÜRK ALFABELERİ
  TATARİSTAN
  TATARLAR
  ALFABESİ
  SÖZLÜK
  TARİHİ
  COĞRAFYASI
  EĞİTİM DURUMU
  EKONOMİ
  SURETLER
  Türkiye Tatarları
  MAKALE
  VİDEOLAR
  HABERLER
  Nuray
  ÖZEL MESAJ

Tatarlar, bulundukları geniş coğrafyada şu an hem ayrı idari bölgelere bölünmüş durumda, hem de kendi nüfusları arasında bulunan Rus nüfusuyla yaşamak zorundadırlar. Şehirler hatta bazı bölgelerde kırsallarda yaşayan Rus nüfusu ile her ne kadar sorunlar yaşansa da bu nüfusun Tatar coğrafyasından ayrılması mümkün görünmemektedir. Hatta Aleksandr Dugin’in belirttiği gibi bu bölgelere daha fazla Rus’un iskan edilmesi gündemdedir. Rusya Federasyonu uluslararası sorunlara müdahil olmak isterken içeride bir çatlak sesle uğraşmak istememektedir. Hasan Köni’nin “Günümüzde Rus Milliyetçiliği ve Sonuçları”  isimli çalışmasında 1990 sonrası gelişen yeni Rus milliyetçiliğinden bahsedilmektedir. Bu Rus milliyetçiliği özellikle Çarlık Rusyası’nın sahip olduğu milli kimliği canlandırma eğilimindedir. Bu nedenle tüm yakın çevresine kuşku ile bakmaktadır.

Rusya Federasyonu’nun en stratejik mevkileri Rus asıllı yöneticiler tarafından idare edilmektedir. Yani denilebilir ki Rusya Federasyonu kendisinden ayrılan cumhuriyetlerden sonra bulunduğu coğrafyayı genelleyen bir kimlik edinimine gitmemiş “Rus” kimliğinin geliştirilmesini amaçlamıştır. Bu doğrultuda “Tatar Coğrafyası” için Rus perspektifinde iki temel kaygı bulunmaktadır.

Bunlardan ilki bu coğrafyada gerçekleşebilecek muhtemel bir ayrılıkçılık hareketidir. Diğer ihtimal ise Tatarların “Türk” milli kimliği dahilinde diğer Türk coğrafyası ile etkileşime girmesi ve başta Türkiye olmak üzere tüm Türk dünyasına hizmet etmesi ihtimali çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu bakımdan Ruslar için ne Tatar coğrafyasını birleştirici özgün bir “Tatar” kimliği, ne de diğer Türk coğrafyası ile entegrasyonu sağlayacak bir “Türk”  kimliği kabul edilebilir görünmektedir. Bu bakımdan her iki kimliğin de siyasal taşıyıcıları Ruslar tarafından kontrol edilmek istenmektedir.

Tatar coğrafyasını ve ekonomisini anlattığımız bölümlerde değindiğimiz gibi, bu bölgenin Rusya Federasyonu açısından değeri tarif edilemez. Hem üretim potansiyeli hem de yer altı kaynakları bakımından Rusya Federasyonu’nu sırtlayan bu bölge, Rusya’nun büyük devlet ideali dahilinde kendisiyle beraber olması gereken bir coğrafya olarak görülmektedir. Rusya bu bölgeyi elinde tutabilmek için üç temel tedbir geliştirmiştir. Ruslar, hem Rus iskanının artması için çalışmalar yapmakta, hem de Ruslaştırma politikalarına devam etmektedirler. Bunun dışında diğer tedbir ise; birleşik bir Tatar coğrafyasını bölmek için Çuvaş, Kazan ve Başkurt merkezli idareleri güçlendirmektir. Siyasal ve ekonomik anlamda güçlendirilen bu özerk cumhuriyetlerin birleşerek güç birliği yapmaları engellenmeye çalışılmaktadır. Bu üç özerk cumhuriyet Rusya Federasyonu içerisinde ayrı ayrı değerlendirilmektedir. Bunun dışında geliştirilen üçüncü tedbir ise bu özerk cumhuriyetlerde yaşayan halkın ekonomik ve kültürel sıkıntılarını öncelikli olarak gidermek şeklinde yürütülmektedir. Bu coğrafyada yaşayan halkın ekonomik düzeyleri yükseltilmekte, kültürel yaşamları koruma altına alınmaktadır. Özellikle kültürel ve dinsel serbestlik Tatarlar için önemli sayılabilir, çünkü bu coğrafyada yaşayan insanlar 1552’den beri (Kazan’ın Ruslar tarafından işgali) dinsel ve kültürel serbestliklerini tam olarak yaşayamamışlardır. Ekonominin de sürekli güçlü tutulması Tatar toplumunun rahatlamasını sağlamış, siyasal risklere yönelmelerini engellemiştir.

Rusya Federasyonu’na bağlı bu durum, Tatar toplumunun kimlik algısına birinci dereceden etkide bulunmuştur.

Geçmişin yani Tatar tarihinin kendilerine bıraktığı miras, günümüz Tatar kimliğinin oluşumunda ikinci önemli etkiyi yaratmıştır. Tatar coğrafyasının yakın tarihi özellikle de 1905-1917 arası dönem, Tatar Aydınlanması ile şekillenmiştir. Bu dönemde oluşturulan üç temel anlayış bugün hala tartışılmaktadır. Bunlardan ilki Başkurt, Çuvaş, Kazan hatta Kırım Tatarları arasındaki ayrımın başlangıcına işaret etmiştir. Bolşevikler tarafından da desteklenen bu ayrım kültürel değerlerin farklılığına ve bunların yaşatılması gerekliliğine dayandırılmıştır. Özellikle, Bolşeviklerin daha sonraki dönemlerde yapacakları manevraları iyi bilen Zeki Velidi Togan, Tatarların belki de daha az zarar görmeleri için real-politik bir davranış göstererek bu ayrımcılığı savunmuştur. O dönemlerde Sultan Galiyev ile ayrıma düşmesinin temel nedeni de budur.

Galiyev ise Tatarlar için ikini önemli kimliğe işaret etmiştir. Din merkezli ve Rus Çarlığı boyunduruğunda ezilen Müslüman halkların birlikteliğine işaret eden İslam kimliği o dönemin en hızlı savunulan düşünceleri arasına girmiştir. Fakat Galiyev’in daha sonra yaşayacağı hüsran ve Tatar halklarının maruz kalacağı katliamlar, bu kimliğin siyasal anlamda değerlendirilmesi ihtimalini azaltmış fakat önemli bir değer olarak Müslümanlığın günlük yaşam içerisindeki yerini sarsmamıştır.

Üçüncü ve en önemli kimlik ise Türklük bilinci çerçevesi içerisinde değerlendirilmektedir. Bu kimlik de kendi içerisinde iki ana hat üzerinde şekillenmektedir. Bunlardan ilki birleşik bir Tataristan hayalini yansıtan özgün fakat Türklük anlayışıyla yüklü “Tatar” kimliğidir. İkincisi ise Türk olmanın Tatar olmaktan daha önemli olduğunu vurgulayan Türk coğrafyası ile birleşme hayalindeki “Türkçülük” kimliğidir. Özellikle Türkçülük kimliği Tatar Aydınlanmasının gerçekleştiği dönemde İsmail Gaspıralı’nın “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” söylemi ile hayat bulmuştur. Yusuf Akçura’nın da önemli katkılar yaptığı “Türkçülük” kimliği ve ideolojisi yalnız Tatar coğrafyasıyla sınırlı kalmamıştır. Bugün “Turancılık” olarak tanımlanan bu büyük ideal diğer bütün Türk coğrafyalarında ses bulmuş, hatta bu tatar ideologlar başta Türkiye olmak üzere tüm Türklerin saygı duyduğu fikir adamları haline gelmişlerdir. Fakat SSCB döneminde uygulanan anti-milliyetçilik politikaları bu kimliğinde zayıflamasına neden olmuştur. Yine de bugün Tatar coğrafyasında ortak bir noktada buluşulmak istendiğinde ya “Tatar” –Kazan Tatarlarından özgün bir anlamla-  ya da “Türk” kimliği işlevsel hale gelmektedir.

Tüm bunların dışında gelişen bir kimliksizlik ve Rus kimliğini benimseme durumlarından da söz edilebilir. Bu kimliksizlik yahut herhangi bir ulusal kimlik taşımama isteği genel olarak yeni nesil Tatarlar tarafından kullanılmaktadır. Fakat 2004 yılında Atlas Dergisi’nin Tataristan’a yaptığı ziyarette mülakat yaptığı Tatar gençleri, bunun çok düşük seviyelerde olduğunu ve temelinde Rusların Tatarları aşağılamasının yattığını belirtmişlerdir. Yine de Ruslaşmış yahut kimliksizleşmiş bir grup Tatardan bahsedilmesi gerekmektedir. Ruslaşmış olarak addedebileceğimiz Tatarlar genel olarak Rusya Federasyonu içerisindeki zenginliklerine ve yaşam rahatlıklarına vurgu yapmaktadırlar. Bunun dışındaki gençler ise daha enternasyonal düşünceler içerisindedirler.

Özerk Cumhuriyetlerin Tatar toplumuna yönelik seçtiği kimlik ise biraz daha farklı bir görünüme sahiptir. Bu cumhuriyetler siyasal güçleri ölçüsünde bir kimlik yaratma eğilimindedirler. Özerk Cumhuriyetlerin en önemli kaygısı Rusya Federasyonu ve diğer bölge devletlerinin içerisinde bulunduğu güç dengesinin bozulması durumudur. Yani Özerk Cumhuriyetler sahip olacakları kimlikle hem Rusya Federasyonu hem de Türk ve İslam Dünyası ile ilişkilerini geliştirmek istemektedirler. Bu nedenle de toplum seviyesine yaşanan kimlik tartışmalarından bağımsız bir şekilde bir özerk cumhuriyet kimliği yaratmak peşindedirler.

Özerk Cumhuriyetlerin her birinin kendilerine özgü bayrak, devlet amblemi ve milli marşa sahip olmaları bu Cumhuriyetlerin modern ve siyasal anlamda bir ulus-devlet görünümüne sahip olmak istemelerinin kanıtı olarak görülebilir. Bunun dışında bu görünüm hem Rusya Federasyonu hem de diğer ülkelerle olan ilişkilere zarar vermemek üzere şekillendirilmeye çalışılmıştır.

Özerk Cumhuriyetlerin kimlik formülü aslında çok da karışık değildir. Kendi içerisinde Kazan Tatarı, Çavuş yada Başkurt kimliklerini taşıyan bu değer üzerinden uluslaşmış bir merkezi ulusal kimlik mevcuttur. Bu kimlik güçlendirilmeye çalışılmaktadır. Rusya Federasyonu da kendisini  rahatlatan bu kimlik değişimine olumlu yaklaşmakta ve bunu desteklemektedir. Bunun dışında bu devletlerin ortak olarak benimsedikleri bir “Tatar-Türk” kimliği bulunmaktadır. “Tatar” kimliği Rusya Parlamentosu’nun koridorlarında yada bu devletler arasındaki ikili veya çoklu görüşmelerde kendini göstermektedir.

Gizli ve derin gelecek tasarımlarını şekillendirecek olan ve özerk cumhuriyetlerin yöneticileri tarafından da benimsendiği dile getirilen “Tatar” kimliği, birleşik bir Tataristan’ın yada Tatar-Başkut-Çuvaş-Nogay Federasyonu’nun siyasal  şekillendirmelerini  barındırmaktadır. “Türk” kimliği ise özerk cumhuriyetlerin Türk dünyası ile olan bağlarını koparmamak üzerine tasarlanmıştır. Fakat bu kimlik siyasal argümanlarla özerk cumhuriyetlerin yöneticileri tarafından tanımlanmamaya çalışılmaktadır. Yine de gücü oranında özerk cumhuriyetler eğitim ve öğrenimde bu kimliği kültürel anlamda güçlendirmek istemektedirler.

İlginç olan durum şudur ki; hem toplumsal açıdan hem de özerk cumhuriyetlerin yöneticilerinin düşünceleri bakımından farklı bir kimliğin tasarlandığı görülmektedir. Bu kimlik “Türklük” değerlerini uluslararası açıdan değerlendiren bir bilici doğurmuştur. Yani Türklük kimliği birçok bakımdan Tatarlar için bir “uluslararası kimlik” şekline dönüşmüştür. Bu kimlik siyasal bakımdan belki de özerk cumhuriyetlerin politik manevralarına hizmet etmek için tasarlanmaya çalışılmaktadır ama hem Tatar diasporası hem de Tatarlar bu kimliği kendi benliklerinde taşımaktadırlar. Bu açıdan değerlendirildiğinde kimlik tartışmaları sistemli bir şekilde ifade edilebilmektedir. Yani lokal yada ulusal olan “Tatar” kimliği ve uluslararası yada bölgesel olarak ifade edilebilecek olan “Türklük” kimliği şeklinde tam anlamıyla kimlik çıkmazını değerlendirilebilecek bir düzeye erişilebilir. Daha öncede bahsettiğimiz gibi Tatarların kimlik üzerinde yaşadıkları bu bunalımın temeli bağımsız bir devlet olmamalarından kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan Moskova- Kazan,Ufa ve Çeboksari hattı büyük önem arz etmektedir.

Yeniden süper güç olma hayalleri içerisinde olan Moskova, Rusya Federasyonu’nun merkezileşmesine büyük önem vermektedir. Bunun için de merkez- çevre ilişkilerini günümüz dünya koşullarına uygun biçimde yeniden şekillendirmeye çalışmaktadır. Rusya Federasyonu içerisinde bulunan Tatar özerk cumhuriyetleri olarak adlandırabileceğimiz başta Tataristan ve Başkurdistan olmak üzere diğer tatar nüfuslarını barındıran özerk cumhuriyetlerin geleceği, Rusya Federasyonu’nun gücü ölçüsünde etkilenecektir. Rusya Federasyonu’nun merkezi etkinliği azaldığı takdirde iki senaryodan bahsetmek mümkündür.

Bunlardan ilki özerk cumhuriyetlerin , SSCB’nin dağılması sürecindeki gibi bağımsızlıklarını ilan ederek ve küçük siyasal birimler yani devletler olarak tarih sahnesine çıkması olarak düşünülebilir.. İkincisi ve daha mantıklı olanı ise birer kara devleti özelliği taşıyan bu devletlerin birleşerek daha geniş bir coğrafyada tüm Tatar halklarını birleştirerek daha büyük ve iddialı bir devlet haline gelmesi şeklinde olacaktır. Fakat özerk cumhuriyetlerin siyasal birimlerinin geliştirmeye çalıştıkları ulusal kimlik gelecek dönemde buna müsaade etmeyebilir. Çünkü parçalanmış bir Tatar kimliği, yani Başkurt, İdil( Kazan Tatarları) veya daha da genişletirsek Çuvaş ve Nogay kimlikleri siyasal anlamda desteklendiği takdirde toplumsal açıdan yani Tatarlarca benimsenebilir ve değiştirilmesi zor şekiller alabilir. Bu nedenle günümüzde, bu özerk cumhuriyetleri yönetenler, kendi gelecek planlarına ve tasarımlarına uygun düşecek kimliğe vurgu yapmalıdırlar.

Merkez – çevre ilişkileri dahilinde incelendiğinde Rusya Federasyonu içerisinde ayrı bir ulusal kimliğe sahip olmak, belki özerk cumhuriyeti muhafaza etmek için gerekli görülebilir. Fakat unutulmamalıdır ki; Tatarlar için geçmişte sindirilmeden devreye sokulmuş bir çok kimlik projesi bulunmaktadır. Yani Tatarlar, tarihin bir çok noktasında bağımsızlık mücadelesi vermiş, bağımsızlığı önemli bir değer kabul etmiştir. Bu bakımdan da Tatarların önümüzdeki yıllarda yeni bir bağımsızlık mücadelesine girmesi beklenmedik ve şaşırtıcı bir durum olarak görülmemelidir. Yine bu bakımdan da ulusal kimliğe yapılan vurgular ve uluslaşma sürecinde ele alınan değerler tekrar gözden geçirilmeli ve geleceğe yönelik stratejilerle örtüşebilecek bir kimlik üzerine vurgu yapılmalıdır.Ulusçuluğun gerçekten de modern bir anlayış olduğu unutulmamalı, oluşturulacak olan idari birimin yani devletin, kendi öz varlığını dışlaması engellenmelidir.

SONUÇ

Kimlik ve onunla ilgili çalışmalarda sonuç bölümü aslında yapılmış olan araştırmanın bir özeti biçimindedir. Tarihi bulgular ve mevcut veriler son bir genellemeyle yansıtılmaya çalışılır. Oysa bazen hakikatler ayrıntılarda gizlidir. Mesela araştırmayı gerçekleştirirken karşılaştığımız bir diyalog aslında bize Sovyet devrimi esnasında Tatarların ne şekilde düşündüğünü özetlemektedir. Bir Tatar köyünde Ekim Devrimi esnasında gerçekleşen diyalog şöyledir :

Rus Bolşevik ajitatörü : Yoldaşlar, haydi gelin kiliselerimizi ahır olarak yeniden inşa edelim.
Tatar Köylüleri : Çok iyi Yoldaş, çok iyi!
Rus Bolşevik ajitatörü : Ve Şimdi de yoldaşlar, mescitlerimizi ve camilerimizi kulüp haline getirelim.
Tatar Köylüleri : Hay Lanet, köpoğlusu, sakın ha!
 
İşte bu noktada, daha bir çok anlatamadığımız anektodun zihinlerimizin içerisinde kaldığını itiraf ederek, genel bir değerlendirme sunmaya çalışacağız.

Eski ismiyle Lenin Müzesi, yeni ismiyle Kazan Tatar Medeniyeti Müzesi’nin içeriğini aktarmaya çalışanlar bizlere ilk olarak 450 yıllık Rus egemenliği dönemine ait  hiç bir eserin müzede yer almadığını söylemektedirler. Elde avuçta ne kaldı ise, yapılan arkeolojik kazılardan ne elde edilmiş ise, Bulgar, Hazar ve Kıpçak kalıntıları ile ilgili her şeye bu müzede yer verilmeye çalışılmıştır. SSCB döneminin görkemli propaganda heykellerinin yerini alan bu kalıntılara SSCB döneminde yaşanmış acıların imgeleri eklenmemiştir. Bunun nedeni aslında “Tatar” kimliğini anlamamız açısından çok önemlidir.

Çalışmamızın başında da belirttiğimiz gibi, Ruslar Tatar kimliğinin oluşumuna birinci dereceden etkide bulunmuşlardır. Fakat Rusya Federasyonu’na bağlı Tatar özerk cumhuriyetleri, Tatarların içerisinde yaşadıkları Rusya Federasyonu’na düşmanlık beslemelerini engellemektir. Rusları kötüleyecek yada onlarla yeni bir düşmanlığa yol açacak girişimlere yönelmemişlerdir. Moskova’nın gücü, müzelerdeki değerlere kadar yansımaktadır. Bu ortamda yine de Tatarlar, kendilerine özgü bir kimlik tasarımı yapmaya çalışmaktadırlar. Bu tasarım kadim Tatar tarihinden, zorlu coğrafyasından, dilinden ve dininden bağımsız incelenemez. Tüm bu faktörlere bir de özerk cumhuriyet yönetimleri eliyle yapılmak istenen ulus inşası projeleri de eklenmelidir.

Çalışmamızın başında belirttiğimiz teorik çerçeve dahilinde Tatarlar açısından, ulusal kimliğin seçimi, değişimi ve uluslaşma süreci son derece dağınık biçimlerde gerçekleşmiştir. 20. Yüzyılın başında gerçekleştirilmeye çalışılan Tatar aydınlanması sonrası yaşanan devrim süreci ve SSCB boyunduruğu altında geçen yıllar, normal bir uluslaşma sürecinin izlenmesini engellemiştir.

Bu bakımdan Tatar ulusçuluğu, SSCB politikaları altında şekillenmeye başlamıştır. SSCB’nin Tatar coğrafyasını parçalayan özerklik politikaları neticesinde bugün Tatar ulusçuluğu Tataristan, Başkurdistan hatta Çuvaşistan ve Kırım Özerk Cumhuriyeti şeklinde parçalanmış haldedir.

Çalışmamız boyunca bu özerk cumhuriyetlerin siyasal fonksiyonları ortaya konulmaya çalışılmış ama daha çok Tatar coğrafyası olarak bahsettiğimiz alanda yaşayan Tatarların kimliğini oluşturan değerler incelenmiştir.

Sonuç olarak Tatarlar bugün zor bir kimlik seçimi ile karşı karşıyadır. Bir çok Tatar sahiplendiği kimliğin ötesinde bir ulusal kimliği seçmek zorunda kalacaktır. Belirtilerini ve izlerini yansıtmaya çalıştığımız özerk cumhuriyetler etrafında şekillenmeye başlayan Tatar ulusçuluğu, bölgede yaşayan Tatarların geleceklerini de etkileyecektir. Tatar toplumuna yön veren özerk Cumhuriyet yönetimleri seçecekleri kimlikle ya hep beraber tüm Tatarların içerisinde olacağı bir gelecek hazırlamaya başlayacaklar yada her özerk cumhuriyet bir bakıma suni ayrımların esiri olarak kendi geleceğini mevcut özerk cumhuriyetin sınırlarına hapsedecektir.

Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol